1 Şubat 2014 Cumartesi

zaman

zaman su gibi akıp gidiyor...nasılda avutuyor, üzgün bedenleriiz hiçbir zorluğa uff dedirtmiyor ve şuursuzca start veriyor, itiraz etmeyecek kadar önemsemiyor olduk yorgunluklarımızı..VE aklımızdan çıkmıyor yokluklarımız. balkondaki siluet hiç gitmiyor...yatagında yatıyorken, içerigirse kalkıp yer verecekmişcesine uzanışlarımız... ne kdar mevzu etmesek de aklımızın yörüngesi sadece çocuklarda oturuyor; sadece evet deyişlerimizi bunalıma girip herşeyi sorun yapışlarımız değiştirebiliyor belki bir de...Kolay olmuyor , babasız bir adamı kendi çocuklarından başka hiçbirşey avutmuyor...



Melis de abisi gibi artık..o ne yaparsa onu yapıyor, ağzımdan ne çıkarsa çoğu zaman ikiletmiyor..Hadi otur kızım dediğimde bir bacak ileri bir bacak eri halaa..hadi uyuyalım dediğimde beşiğinden öbce mutfağa biberon almaya gidiyor, aralarındaki tek fark boyutlardan ve cinsiyetten baska; biri konusuyor biri konusamıyor...

Abisinin kreşine gitti Perşembe günü. Abiye doğum günü partisi yaptık.Ama pastamız ortakdı. Melise de barby hediye ettiler üstelik...merdivenlerden hala emekleyerek çıkan tek çocuk ooldu, meraktan abisinin sınıfına doğru giderken..kuzey babasına sınıfını gösterdiğinde.

Babası iizin aldı ben izin aldım...Hala ve tuğçe evdeydi, evden aldık...Vijdan anneleri de melisi kaptığı gibi muhteşem poğacalarını da bagaja atıp kreşi bastık resmen. Öğretmenlerine ve arkadaşlarına birer çorap hediye ettik.. kurupasta ve meyva sularımız hazırdı.

ama kuzey çok hastaydı, uykusunu alamamış mıydı yoksa dün geceki kulak ağrıları devam mı ediyordu?hiç kucaktan inmedi ve yüzü hiç gülmedi nerdeyse ve birşeyler yemedi..melis de ona zıt buldum bayıldım edalarında dokunmadık nokta bırakmıyorduysada o da hırıl hırıl nefes alıyor ve öksürüyordu.

partiden 5 de çıkıp hastaneye gideceğimiz bilinmesine rağmen herkesi evine bıraktıktan sonra hastanede Sabahattın beyi yakaladık ve kuzeyi muayne ettirdik, melisi de hasta olduğunu anlayıp muayne eden dr bey ona da kuzeye de antibiyotik ve eğer melisde ciddiye alınmazsa ilerleyecek bronşit tanısı(!) koyduktan sonra muhtelif receteyle bizi saldı. Minnettarız. İlaçlar sanırım iyi geldi*mek üzere...

Gelgelelim gelişmelere...
Kuzey bugün kendisine oynamak istediği halde oklavayı vermeyen babasına" bana zarar veriyorsun babaaağğğ" diyerek duygu sömürüsü yapmaya kalktığında apışıp kaldık

Melis artık işten geldiğimde kucağıma koşuyor ama hala son sarılma anında sırtını dönüp dizlerime oturma eyleminde kararlı..
ve üzerimdekileri çıkartmamaı söylercesine sesler çıkarıyor, çıkka çıkkaa gibi bişiler...

ayakta işeyebiliyor bi de bugün çıplak saldığımda farkettim :D

1 yorum:

  1. https://www.ted.com/talks/sarah_kay_if_i_should_have_a_daughter

    “Bir kızım olursa, bana anne yerine, B Noktası diyecek. Çünkü bu şekilde, ne olursa olsun en azından her zaman bana ulaşmayı başarabilir.

    Ve güneş sistemini avcunun içine resmedeceğim, böylece tüm evreni öğrenmiş olacak “Ah, ben bunu avcumun içi gibi bilirim.” demeden de önce.

    Ve bilecek ki, hayat acımadan yüzünün ortasına vuruverir, ayağa kalkmanı bekler ve bu sayede midene de bi yumruk indirebilir.

    Ancak rüzgar seni sarhoş ettiğinde ciğerlerin havanın tadını ne kadar sevdiklerini anlayabilir. Tam burada acı var, yara bantları ya da şiirin iyileştiremeyeceği.

    Ve Süper Kahramanının gelmeyeceğini anladığı ilk anda, bilecek ki, pelerinini tek başına giymek zorunda kalmayacak. Çünkü ellerini ne kadar açarsan aç, iyileştirmek istediğin acıyı yakalamak için hiç bir zaman yeterince büyük olmayacak.

    Emin ol, denedim. “Ve bebeğim” diyeceğim ona, “burnunu havada tutma öyle. Bu numarayı ben de denedim, milyonlarca kez hem de. Sadece duman kokusu almanı sağlar onu takip edersen de yanan bir eve ulaşırsın, ya yangında herşeyini kaybeden çocuğu bulup kurtarmaya çalışırsın, ya da yangını başlatan çocuğu bulup onu değiştirmeye çalışırsın.” Ama biliyorum ki hep bildiğini yapacak, bu yüzden ona hep destek sağlayacağım çikolata ve yağmur çizmeleriyle. Çünkü çikolatanın tamir edemeyeceği hiçbir üzüntü yoktur. Tamam, belki de bütün üzüntülere iyi gelmeyebilir, ama tam da bu yüzden var yağmur çizmeleri. Çünkü izin verdiğinde yağmur yıkayıverir tüm hüzünleri.

    Ondan tabanı camlı teknesinden aşğıdaki dünyayı izlemesini isteyeceğim, ve mikroskopla incelemesini insan zekasının ucunda var olan galaksileri, çünkü annem de bana böyle öğretmişti, böyle günlerin olabileceğini. Böyle günler gelecek, demişti annem.

    Ellerini yakalamak için açıp da yakaladıkların sadece yara izleri olduğu; telefon kulübesinden çıkıp uçmaya çalışırken kurtarmak istediğin insanların aslında pelerinine basanlar olduğunu farkettiğin; çizmelerin yağmurla dolup da, dizlerine kadar hayal kırıklığına gömüldüğün günler.. İşte böyle günler aslında teşekkür etmen gereken günlerdir. Çünkü dalgaların kumsalı öpmekten vazgeçmeyi reddetmesinden daha güzel birşey yoktur, kaç defa yıkıp geçtiği mühim değil.

    Rüzgarla bazen kazanıp, bazen kaybedeceksin. Yıldızlarla yeniden başlamayı öğreneceksin. Bir dakikada silinip giden topraklara inat, aklın zemine sağlam basacak, hayat denen komik yerin güzellik zeminine. Ve evet, güven duyma skalasında oldukça safım. Ama kızım bilecek ki bu dünya şekerlemeden yapıldığı için çabucak parçalanabilir, ama dilini çıkarıp da tadına bakmaktan korkmayacak. “Bebeğim,” diyeceğim ona “unutma, annen bir savaşçıydı, baban da bir savaşçı, ve sen de minicik ellerin ve koca gözlerinle daha fazlasını isteyen bir kızsın.” Unutma ki iyi şeyler hep üçtür, kötü şeyler de öyle.

    Ve hata yaptığında her zaman özür dile. Ama asla gözlerindeki parıltı sönmek istemediği için özür dileme. Sesin kısık olabilir ama şarkı söylemeyi bırakma.

    Ve sana kalp acıları bıraktıklarında, kapının altına savaş ve nefret attıklarında ve sokak köşelerinde ellerine kötümserlik ve yenilgi tutuşturduklarında, işte o zaman, onlara, gidip annenle tanışmalarını söylemelisin.”

    YanıtlaSil